18 Aralık 2011 Pazar

Uzun bir ara ve ardından apiterapi semineri


                                          Dr Cristina Mateescu Balın apiterapide kullanım alanlarını anlatıyor.
                                          
                                         Çeviriyi yapan Prof. Dr. Muhsin DOĞAROĞLU.

Uzun zamandır ihmal ettiğim bloğa bir şeyler karalamanın zamanı geldi geçiyor.

Zaman durmadan koşturuyor hayatlarımız üzerinde. Biz ne derece ayak uyduruyoruz bilemiyorum.

Son dönemde pek çok gelişme oldu.

Müzemizde inşaat devam ederken, gelen giden eksik olmuyor.

Zaman nasıl geçiyor anlamıyorum.

Bu arada arılarda işler yavaşlasa da bitmiş değil.

Halk Eğitim Merkezimiz ile birlikte üçüncü arıcılık kursumuz için hazırlıklar devam ediyor.

Nasip olursa bu kurs havalardan dolayı uygulama imkânı olmadığı için şu an aktif olarak

Arıcılık yapan ancak arıcılık belgesi olmayan üreticilerin ağırlıkta olduğu bir kurs olacak.

Yine bahar aylarının gelmesi ile bir kaç değişik projeyi uygulamaya koymak niyetindeyiz.

Umarım ki yapacaklarımız arıcılarımıza fayda sağlar ve arıcılık sektöründe ülkemizin farklı

Yerlerinde bizimkilerden çok daha iyi projeler ve uygulamalar yapılmasına bir küçük örnek olur.

      













Müzemize gelen öğrenciler.















Çine Arıcılık Müzesinde Ekoloji Temelli Doğa Eğitimi Sonuç ve Değerlendirme Toplantısı

Fotoğraftakiler

Doç. Dr. Emine Didem Evci Kiraz ADÜ Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı ABD

Öğr. Gör. Emine İnci  ADÜ Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü

Yrd. Doç. Dr. Ruken Akar Vural ADÜ Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü

Öğr. Gör. Mustafa Kösoğlu ADÜ Çine Meslek Yüksekokulu, Arıcılık Programı

Hüseyin Basri ÇALIŞKAN

 Prof. Dr. Özhan Boz ADÜ Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü

Prof. Dr. İbrahim Gençsoylu ADÜ Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü
 
Tüm hocalarımı bu güzel proje için tebrik ediyorum.

Projenin tüm ekibini bu bağlantıdan görebilirsiniz.
http://www.cametde.com/ekip.php


Çine Madranspor takımımızın müzemizi ziyareti.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Çine Arıcılık Müzesinde Apiterapi semineri

İlgili bilgiye buradan ulaşabilirsiniz

24 Şubat 2011 Perşembe

Sterben die Bienen und die Imker aus?

6 Şubat 2011 Pazar

Mevsimsel durgunluk

Tüm arıcılara selamlar.


Üzün zamandır bilgisayar başında olduğum halde bu bloğu ihmal ettik. Bir şeyler yazmak gerekiyordu aslında bilgi sahibi olunması gereken o kadar çok konu var ki, bunları araştırırken bildiklerimizde paylaşmak gerekiyor ama yapamıyoruz. Bu anlamda affınıza sığınıyoruz. Bulunduğum yer ( Çine / Aydın ) çok soğuk olmasa da bir iki gece kendisini don olarak hissettirdi soğuklar. Ardından öğlen sıcaklıkları yine yüksek değerlere çıktı. Bu havada arılar içini risk oluşturuyor aslında. Özellikle bulutlu havalarda soğuk hava akımına yakalanıp dışarıda kalan tarlacılar bir bir tükeniyor. Penceremin önündeki hurmanın bir demet halinde toplu olarak açan çiçeklerinde öğlen saatlerini bir bayram neşesi içinde geçiren arılar o an bir bulut güneşi kapattığında çiçek demetinin içine gömülüyor, dışarıda kalıp rüzgâra yakalananlar çimenlerin üzerine serili veriyor. Bölge arıcısının çam alanlarından getirdikten sonra kaderine bıraktığı kolonilerin sönmesi her sene biraz daha bilinçlenen arıcılar sayesinde azalsa da artık bu tür koloni ölümleri yaşanmıyor demek için çok erken. Yapılan en büyük hataların bazıları.

Arının çam alanlarında hırpalandığı hesaba katılmayarak mümkün olan en çok balı alma düşüncesiyle arının son ana kadar polen sıkıntısı olan çam alanında tutulması,

Ilık havalarda kesilmeyen yavruya güvenilerek 3 er çerçeve ile kışlayan kolonilere fazla çerçeve bırakılması geç gelen soğuklar hesaba katılmadan arıda az besin bırakılması

Hastalık ve zararlılarla mücadelenin umursanmamasını sayabiliriz.

 Bu şartlar altında Muğla arısını bir başka arı ile kıyaslayanların bu bölgede arıcılık yapmalarını Muğla arısını yerinde görmelerini önemle rica ediyorum.

Her sene kışın 3 ila 4 çerçevede kışlayıp,

Havalandırması zayıf uçuş delikleri bile oldukça kısa olan kovanlarda yaşayıp baharda

Hem arı bölünen, ( zira kayıplar giderilmeli) hem de hemen ardından yakın tarihte hayıt bitkisinin nektarına yetişmesi için zorlanan,

O nektar akımı ardından daha kendisini bile toplayamadan ( yavrulu çerçevelerin süzülmesini söylemiyorum bile ki içim gidiyor) çam alanlarına taşınan

Arada hakkı ile zararlı mücadelesi yapılmayan, çok çok iki sefer duman verilen arıyı

Yabancı bölgelere götürüp kötü yönetim şartları altında oğulcudur saldırgandır diyerek beğenmeyen arıcılarımızın eksik yada hatalı düşündükleri söylemek sanırım yanlış olmaz.


Burada bir noktayı belirtmek istiyorum. Yazdıklarım çevremde gördüklerimdir. Düzgün arıcılık uygulamaları yapıp arılarını gereği gibi bakan arıcılarımız bunlara itiraz edebilir belki. Önümüzdeki sezon gelip birkaç arılık gezerek durumu kendi gözleri ile görürlerse yazıma hak vereceklerdir. Bulunduğum yerde arı kışlatıp başka illere giden göçer arıcılarımızın da yaptıkları hatalar olmakla beraber onlar genelde melez arı ile çalıştıkları için bazı sıkıntıları farklı yaşıyorlar ve kendilerine göre çözümleri var.


Bazı ırklara ait ana arıları ( söylenen ırka ait midir tartışılır) çok katlı kışlayıp önüne gelen her nektarı süpürüp bal yapacak diyerek şişirerek satmaya çalışan vatandaşlara yönelen arıcıların en azından bölgemizin koşullarını düşünerek hareket etmelerini yaklaşan bahar ayları ile sağdan soldan gelen şu ırkta anarı talepleriniz alınır. Efendim şu kadar daha çiftleştirme kutusu yaptık. Satın aldık Kapasitemizi arttırdık hikâyelerini dinlemeden önce kendi arılıklarındaki arının isteklerini ne kadar karşılayabildiklerini kendilerine sormalarını tavsiye ediyorum.

Elinde bir ırkın ana arısı sevinçle yanıma gelen arıcı arkadaşım bana:  Bak aldım en sonunda bu arı 2 üstlük bal yapıyor demişti. O zaman bu sorunları bilmediğim ( Egede arıcılığı ve alt yapı eksiklerini) için aklıma gelmemişti sahi bizim arılıklarda her kovana kaç ballık düşüyor. O gözlerindeki ışıltı hiç sönmesin isterdim. Ama maalesef o ananın yerini çoktan başkası aldı. Arkadaşın iki kat balda beslemekle doyuramıyorum dediği arısına şeker olup aktı.

Görünen o ki

Arı kadar arıcılık bilgisinin de önemi olduğunu bıkmadan usanmadan anlatacağız artık arıcılarımıza…

Birde her imkânda ıslahtan, ıslah edilmiş ırklardan bahsederken oralara ülkemizden giden arı hatlarının en büyük çalışma alanı olduğunu unutmasın kimse.

Türkiye’nin her bölgesinde arılar melezdir izole bölgeler bile yalandır diye bağıran USTA arıcılarımız nasıl oluyor da yurt dışından getirdikleri SAF ların larvalarını, Yoktur yalandır diye saatlerce yayın yaptıkları Anadolu arısının Eğe eko tipi olarak anılan MUĞLA yöresinin arılarına besleterek bu YURTDIŞINDAN GELEN ARI İLE AYNIDIR ( yada F1.2..3) DİYE SATAR. ANLAMAK ZOR. Boş kaldıkça melez karşıtı yayın yaparken bir yandan da anakentlerin merdiven altlarında dışarıdaki arılardan uzak mı yetiştiriliyor bu arılar. Belki de seralar içerisinde çiftleşiyorlar.

Birileri almış eline bir borazan çalıyor. Borazan çalmak yasak değil ya çalsınlar bakalım. Kimisi diyor ki bizi sen uyandırdın Allah razı olsun. Dışarıdan bakınca bizde ilk anda öle düşündük ama hataları anlamak da iyi. Arıcılığımız için çalışana her zaman elimizden geldiğince destek olmak en büyük arzumuz. Ama görüyoruz ki cep doldurma ve çıkar mücadelesi içinde bilim insanlarına sataşarak ben buradayım beni de duyun diyenler de var aramızda. Üzülüyoruz hali ile. Üzülüyoruz ama doğru bildiğimizi söylemekten vazgeçecek de değiliz.



Kimsenin ne ticareti nede yaptığı beni rahatsız ediyor. Rahatsız olduğum konu google çeviri ile makale çevirip onu da yanlış yorumlayanların sürekli olarak bilim insanımız şöyle, üniversitemiz şöyle, diyerek kendilerine piyasa yapmaya çalışmaları. Arıcılığa başladıkları yıllarda kitaplarını eserlerini kaynak diye kullandıkları, bilemedikleri pek çok konuyu danıştıkları insanları, arıclığıımza çok fazla emeği geçmiş insanları şimdi maddi çıkarlarına uymuyor diye kötülemeleri gerçekten garip geliyor bana..